Toplumların yaşamlarında, halk sağlığının korunmasının ve gıda
güvenliğinin önemi açıktır. Ülkemizde oldukça yetersiz olan gıda
denetimleri sırasında ortaya çıkan görüntüler, kamuoyunun bu alandaki
kaygılarını daha da artırıcı niteliktedir.
Türkiye‘de kayıtlı yaklaşık 40 bin civarında gıda işletmesi bulunmaktadır.
Diğer taraftan, gıda üreten - dağıtan - satan tüm noktalarla birlikte bu
sayı 500 binin üzerine çıkmaktadır. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı‘nda gıda
denetçisi konumunda çalışan 5 bin civarındaki kamu görevlisinin
çalışmasıyla tüm bu noktaların denetlenmesinin fiilen mümkün olamadığı da
bilinmektedir.
Bu kapsamda onbeş yıldır sürdürülmekte olan (560 sayılı KHK, ardından 5179
sayılı Gıda Yasası kapsamında) sorumlu yöneticilik müessesesi, gıda
işletmelerinin, işletmelerde çalışan teknik elemanların hizmetleriyle
hijyen standartlarının yükseltilmesi ve gıda güvenliğinin sağlanması;
böylelikle bir anlamda bu işletmelerin içeriden denetlenmesi hükmünü
getirmiştir. Bakanlığın denetim gücünün yetersiz olduğu mevcut ortamda, bu
işletmelerde çalışan gıda, ziraat ve kimya mühendisleri, karşılarına
çıkarılan her türlü zorluğa karşın, halkın gıda güvenliğinin sağlanması
için teknik hizmetlerini ortaya koymuşlar, yaşanan sorunların giderilmesi
için etkin çaba göstermişlerdir. Bu yaklaşımdan atılacak geri adımın
yaratacağı toplum sağlığı sorunları ürkütücü boyutta olacaktır.
Buna karşılık, halen TBMM‘de görüşülmekte olan Veteriner Hizmetleri, Bitki
Sağlığı, Gıda ve Yem Kanun Tasarısı, sorumlu yöneticilik müessesini
kaldırmakta, 30 beygir gücü ve 10 çalışanın altındaki büyüklükteki
işyerlerini teknik eleman çalıştırma zorunluluğundan muaf kılmaktadır.
Türkiye‘deki 40 bin gıda işletmesinin yaklaşık % 80‘inin 30 beygir gücü ve
10 çalışanın altında kapasiteye sahip oldukları ve gıda güvenliğine aykırı
uygulamaların ağırlıkla bu işletmelerden kaynaklandığı
değerlendirildiğinde; sözü edilen Tasarı‘nın, gıda güvenliği ve halk
sağlığı için ne denli tehlikeli sonuçlar yaratacağı kolayca öngörülebilir.
Bir Hükümet Tasarısı niteliğinde olan düzenleme, 30 beygir gücü ve 10
çalışanın altındaki büyüklükteki işyerlerini mikro işletme olarak saymakta
ve adeta gıda güvenliği açısından risk yaratmadıkları kabulü ile bu
işletmeleri kapsam dışında bırakmaktadır. Oysa gerçek, Tasarı‘nın bu genel
kabulünün tam tersinedir. Kapasite raporları incelendiğinde görülecektir
ki, örneğin günde bin kg dondurma üreten veya günde 4 bin adet ekmek
çıkaran işletmeler, Tasarı‘nın iddiasının aksine mikro işletmeler
değildirler. Bunlar, halk ve tüketici sağlığı açısından büyük riskler
yaratabilecek ölçüde üretim gücüne sahiptirler. Bu riskler, kısa vadede
gıda zehirlenmesi olabileceği gibi, uzun vadede toksik ve kanserojen
etkiler de olabilecektir. Üstelik bilinmektedir ki, yalnızca işletme
sahibinin bilgisine ve alışkanlıklarına terk edilmiş bu tip işletmelerin
gıda üretimleri, kamunun denetim gücünün oldukça eksik ve yıpranmış olduğu
günümüz koşullarında, her gün basına yansıyan bir başka gıda skandalının
konusu durumundadırlar.
Üzülerek ifade ediyoruz ki, Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve
Yem Kanun Tasarısı, yaklaşan seçim koşullarında popülist bir yaklaşımı
ortaya koymakta, halk sağlığı yerine ticaret rantını tercih etmektedir.
Kimi kesimler tarafından TBMM‘de yürütülmekte olan lobi faaliyetleri,
işletmelerin kapatılacağı ya da kayıt dışına taşacağı söylemleriyle, gıda
güvenliğini hiçe sayan yaklaşımların boyut kazanmasına neden
olmaktadırlar.
Bizler, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları olan Odalar olarak,
bu konuda da kamu yararına bir tavrın geliştirilmesinin ısrarlı
takipçileriyiz. Bu çerçeve içinde diyoruz ki; gıda güvenliğinin
vazgeçilmezliği ilkesi çerçevesinde, doğru üretim yapma gayreti içinde
olan esnafı da koruyan çözümler bulunmalı ve yaşama geçirilmelidir. Bu
doğrultuda, gıda güvenliğini sağlama amaçlı mevcut düzenlemeden geri adım
atarak halk sağlığını riske etmek yerine; hem işletmelerin teknik ve
hijyenik standartlarının yükseltildiği ve hem de personel çalıştırmanın
küçük işletmeler üzerine bir yük oluşturmayacağı ara çözümler, sorunun
halk, esnaf ve mühendis ortak yararına olacak biçimde çözümlenmesi için en
doğru yol olarak görülmektedir.
Bu sonucun ortaya çıkması, tüm gıda işletmelerinin eksiksiz bir biçimde
teknik eleman çalıştırma zorunluluğuna tabi tutulması, 20 BG ve beş
kişiden daha az kapasiteye sahip işyerlerinde görev yapacak, işin nevine
göre konusuyla ilgili lisans eğitimi almış personelin yetkilendirilmiş
denetçi niteliğiyle kamu adına çalışması ve bir anlamda denetim yapması,
hizmetinin karşılığı olan ücret ve sosyal güvenlik primlerinin ise tarım
bütçesine konulacak ödenek ile karşılanması ile mümkündür.
Böylece küçük esnaf, işyerinde kamu finansmanı ile çalışacak ve niteliği
madde kapsamında sayılmış olan personelin hizmet ve denetimine kendi
işyerini açık tutmak ve bundan yarar sağlamak suretiyle, bir taraftan
işyerinin standartlarını yükseltecek, diğer taraftan herhangi bir
finansman yükü altına girmeyecektir.
Bu yöntemde, aynı zamanda, konu ile ilgili lisans eğitimi almış personel
işyeri sahibinin çalışanı konumundan çıkarılmakta, böylelikle mevcut
sistemin aksayan en önemli kısmı da yeniden ve uygun biçimde düzenlenmiş
olmaktadır.
Sözü edilen yöntemin tarım bütçesinde doğuracağı finansman yükünün, yıllık
100 milyon TL düzeyinde olacağı, tarafımızdan hesaplanmaktadır. Bu rakam,
5.5 milyar lira olan toplam tarım bütçesinin 50‘de 1‘inden daha azdır.
Üstelik bilinmektedir ki, gıda güvenliğine bütçe ayırmayan toplumlar, çok
daha fazlasını sağlık harcamalarına ayırmak zorunda kalmaktadırlar. Bunun
da yanında, ilk üretim ve işleme süreçlerinde önleyici yaklaşım
sergilenmediği sürece, son ürün kayıpları ve imhaları nedeniyle finansman
yükünün ağırlaştığı da bilinmektedir.
Bu finansmanın sağlanması yanında Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, meslek
Odaları ve esnaf odalarının işbirliği içinde çalışması, gıda sektörünün
gelişimine ve çağdaş standartlara kavuşmasına neden olacak, böylelikle
gıda güvenliği de sağlanmış olacaktır. Ayrıca, alanında yükseköğrenim
görmüş gıda, kimya ve ziraat mühendislerinin, sahip oldukları bilgi ve
deneyimi, gıda işletmelerinde değerlendirmelerine olanak tanınmış ve
ülkenin en önemli sorunu olan istihdam alanında da olumlu bir adım atılmış
olacaktır.
Bizler, meslek odaları ve sivil toplum örgütleri olarak, halk ve kamu
yararına olan bu teklifin yaşama geçirilmesi için, TBMM‘yi göreve davet
ediyoruz. Bunu yapmak yerine mühendisi üretim süreçlerinden dışlayıp halk
sağlığını hiçe sayan bir tutumun geliştirilmesi tercih edilirse,
bilinmelidir ki, tüketici dernekleri ve meslek odaları olarak, karşılıklı
çıkara dayalı bu temiz olmayan ilişki biçimini deşifre etmek için,
üyelerimiz ile birlikte her türlü meşru mücadeleyi yürütmek
kararlığındayız.
Kamuoyuna saygı ile duyurulur.
Gıda
Mühendisleri Odası
|
Kimya
Mühendisleri Odası |
Ziraat
Mühendisleri Odası |
Tüketici Hakları Derneği |
Petek ATAMAN
Başkan |
Mehmet BESLEME
Başkan |
Gökhan GÜNAYDIN
Başkan |
Turhan ÇAKAR
Başkan |
|