Değerli basın mensupları, değerli vatandaşlar
Bilindiği gibi İstanbul’da 16 Mart 2009 Pazartesi günü başlayan ve yarın
sona erecek olan Dünya Su Forumu’nun 5.si gerçekleşiyor. Bu forumların,
dünya halklarının geleceğini tehdit altına alan su kıtlığı meselesine
çözüm bulmak için gerçekleştirildiği söylense de gerçek bu değildir.
Forumu düzenleyen Dünya Su Konseyi’nin asıl amacını Konsey Başkanı’nın
düşüncelerinden anlamak mümkündür. Aynı zamanda global bir su şirketinin
de genel müdürlüğünü yapmış olan Dünya Su Konseyi Başkanı Loic Fauchon
dünyanın içerisinde bulunduğu su sıkıntısının çözümüne ilişkin olarak
aynen şu ifadeleri kullanmıştır: “İnsanlar su faturalarına cep telefonu
kadar ödeme yapmaya razı olursa hiçbir sıkıntı kalmayacak.” Bu anlayışın
özeti suya erişimin bir kamu hizmeti olmaktan çıkarılıp piyasaya havale
edilmesi, yani özelleştirilmesidir. Ülkemizde gerçekleştirilen 5.Dünya Su
Forumu’nu da bu şekilde değerlendirmek gerekmektedir.
Dünya’nın büyük kapitalist tekelleri suya erişim hizmetlerinin yönetimini
devletten alıp piyasa tekellerinin inisiyatifine bırakmak için büyük çaba
harcıyorlar. Ticarileştirilen su hizmetlerinden büyük bir pazar oluşturmak
üzereler. Özelleştirmelerle, suyun ambalajlanmasıyla oluşturdukları su
pazarının karı daha şimdiden petrol pazarından elde edilen karın yüzde
40’ına ulaşmış durumdadır. Su pazarının tekellere verdiği kar ilaç
sektörünün karını bile geçmiştir. Üstelik hali hazırda dünya sularının
daha sadece yüzde 5’i özelleştirilmiş durumdadır. Yani dünya üzerindeki
sularının yüzde 95’i henüz özelleştirilmemiş, ticarileştirilmemiştir. Bu
bakir alan çok büyük bir rant alanı olarak büyük su tekellerinin iştahını
kabartmaktadır.
Türkiye’de de durum da aynıdır. Bugün ülkemizde 112 milyar metreküp olan
kullanılabilir su potansiyelinin sadece yüzde 34.8’lik kısmı
tüketilmektedir. Böyle bir potansiyeli olan Türkiye, su kaynaklarının
sınırlı olmasına rağmen su ihtiyacı ve su problemi olan yoğun nüfus
bölgelerinin merkezinde olması nedeniyle suyun ticarileşmesi açısından
adeta pilot bölge olarak seçilmiş durumdadır.
Ülkemizde gerçekleşmekte olan 5.Dünya Su Forumu’nun Türkiye’yi bir
ticarileştirilmiş su pazarının merkezi haline getirme amacı olduğu
açıktır. Zaten Enerji Bakanı Hilmi Güler, akarsuların özelleştirilmesinin
bile gündemlerinde olduğunu açıklamıştır. Mevcut siyasal iktidarın, sözde
kaynak yaratmak adına uluslararası su tekelleriyle işbirliği içerisinde su
kaynaklarını kullanma hakkını 49 yıllığına büyük su şirketlerine
devretmeyi planladığı söylenmektedir.
5.Dünya Su Forumu toplantıları, su sorununa çözüm arayan katılımcı,
demokratik bir toplantılar dizisi şeklinde sunularak kamuoyu
yanıltılmaktadır. Aslında bu toplantılarla, ülkemizin geleceğini,
halkımızın yaşamını ipotek altına alacak olan suyun özelleştirilmesi
çalışmaları bilimsel, demokratik bir kılıf altında meşrulaştırılmaya
çalışılmaktadır. Bu sivil-demokratik görüntü altında ne tür pazarlıkların
yapıldığını, su özelleştirmelerinin tüketicilere ve yaşamsal alanlara
nasıl etki yaratacağını bilmek tüketicilerin en temel hakkıdır.
Dünyanın bazı bölgelerinde suyun özelleştirilmesi sonucunda yağmur suyunun
biriktirilmesinin bile yasaklandığı bilinmektedir. Yine özelleştirilen
akarsuların çitle çevrildiği, özel şirketlere bağlı akarsu polislerinin
istihdam edildiği, akarsuların, göllerin kullanımının kontöre bağlandığı
örnekler mevcuttur. Şimdi ütopik gibi görünen bu uygulamaların, suyun
kamusal alandan koparılması sonucunda gelecekte ülkemizde de görülmesi hiç
de şaşırtıcı olmayacaktır. Dünyada da örnekleri görüldüğü gibi, suyun
özelleştirilmesinin tüketicilere yönelik ilk sonucu ise su faturalarının
iyice kabarık olarak gelmesi olacaktır. Zaten hali hazırda bazı
belediyelerde uygulanmakta olan elektronik kontörlü sayaçlı su sistemi
suyun bu yönde ticarileşmesine doğru atılmış bir adım olarak karşımızda
durmaktadır.
Dünya Su Konseyi, piyasa modelini benimseyen belediyelere suyun
özelleştirilmesi için önemli misyonlar yüklemiştir. 5.Dünya Su Forumu’nda
da Forum’un aktif örgütleyicisi olan İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne bu
misyon verilmiştir. Ne yazık ki, halkın temsilcisi olan ve ancak halkla
işbirliği yapması beklenen belediyeler suyun ticarileşmesi ve kamudan
koparılması için faaliyet gösteren uluslararası kapitalist tekellerle
işbirliği içerisine girmiş bulunmaktadırlar.
Değerli basın mensupları, değerli tüketiciler,
Tüketici Hakları Derneği olarak su hakkının temel bir insan hakkı
olduğunu, suya erişim hakkının tüketicilerin kamusal erk dışında geçici
veya sürekli, dolaylı veya doğrudan, hiçbir şekilde devredilemez bir hak
olduğunu buradan deklere etmek istiyoruz.
Aslında Anayasa’nın sosyal devlet ilkesi de sağlıklı ve yeterli suya
erişim hakkını teminat altına almaktadır. Buna rağmen bu temel anayasal
ilke başka konularda olduğu gibi su konusunda da ihlal edilmektedir. Bu
yüzden, tüketiciler olarak, dağıtımı da dahil olmak üzere su hakkının
somut olarak anayasada yer almasını, suyun özelleştirilmesinin kesinlikle
engellenmesini sağlayacak bir anayasal değişikliğini derhal yapılması
gerektiğini düşünüyoruz.
Bu konudaki önerimizi en kısa sürede Meclis’teki siyasi parti gruplarına
ileteceğiz.
Ülkemizin su ile ilgili meselelerinin tekellerin kontrolündeki Dünya Su
Forumu’nda değil, halkımızın demokratik iradesinin kontrolünde olan
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde çözüme kavuşturulabileceğini düşünüyoruz.
Bu anlayışla, tüketiciler olarak 5. Dünya Su Forumu’nun suyun, yani
yaşamımızın özelleştirme doğrultusundaki faaliyetlerinin sonuna kadar
takipçisi olarak halkımızı uyarmaya devam edeceğimizi saygılarımızla
kamuoyuna bildiriyoruz.
Turhan ÇAKAR
Genel Başkan |