Değerli basın mensupları,
Değerli vatandaşlar, tüketiciler,
Bugün burada toplanmamızın nedeni; halkımız için, ülkemiz için son derece
hayati öneme sahip olan bir konu hakkında 22 Temmuz 2007 genel seçimleri
öncesinde, vatandaşlarımıza son kez bazı uyarılarda bulunmak ve siyasi
partilere de son bir ihtarname göndermektir.
Bu hassas konu; şu sıralarda ülkemizde neredeyse ulusal güvenlik tehdidi
olacak derecede tehlikeli boyutlara ulaşmış olan ve artık adeta ‘yabancı
işgali’ görüntüsü veren özelleştirmelerdir, yabancılaştırmalardır.
AKP iktidarının temel ekonomi politikası ülkemizin kaynaklarını
“yatırımcı” sıfatını kullanan yabancılara ve bu yatırımcıların yerli
ortaklarına devretmektir. Yani özelleştirme ve yabancılaştırma
politikasıdır. Buna Başbakan Tayyip Erdoğan’ın ifadesiyle Türkiye’yi
pazarlamak da diyebiliriz. Gerçekten de özelleştirmeler yoluyla ülkeyi
pazarladılar, pazarlıyorlar.
Değerli vatandaşlar, tüketiciler,
AKP iktidarında elimizden çıkan, devletin, halkın malı olmaktan çıkan kamu
işletmelerine bakınca ülkemizin aslında nasıl bir işgal, talan sürecine
sokulduğu anlaşılmaktadır:
• Madenciliğimizin yüz akı olan, maden kuruluşlarımız; ETİ Alüminyum, ETİ
Gümüş, Eti Bakır işletmeleri;
• Dünyanın en büyük sekizinci çelik üreticisi ERDEMİR;
• Avrupa’nın 7.büyük rafinerisi olan Türkiye’nin en büyük sanayi kuruluşu
TÜPRAŞ;
• Katma değeri çok yüksek ürünler veren, Türkiye’nin en büyük petro-kimya
tesisi olan PETKİM;
• Türkiye’nin kaliteli kağıt ihtiyacını karşılayan ve ülkemizin dışa
bağımlılığını önleyen cumhuriyetimizin ilk büyük iktisadi kuruluşlarından
SEKA’nın çeşitli fabrikaları;
• Mersin ve İzmir Limanları;
• Samsun, Gemlik, İstanbul Gübre Fabrikaları;
• Büyük küresel güçlerin tehditleri arasında terörist saldırıların altında
yaşadığımız bu coğrafyada gizli savunma ve güvenlik sırlarımızı muhafaza
etmesi açısından en önemli stratejik kuruluşumuz olan, aynı zamanda
tüketicilerin gündelik yaşamında en fazla yararlandığı ulusal kuruluş
olarak vatandaşa hizmet veren Türk Telekom.
Bütün bu güzide kuruluşlar, özelleştirilmek suretiyle hizmeti ve işleviyle
birlikte elden çıkarıldı veya halihazırda çıkarılmaktadır.
Bunlara satış listesinde olan Türk Hava Yolları’nı, hemen bütün hava ve
deniz limanlarını, şeker fabrikalarını, gübre fabrikalarını ve çeşitli
tarım işletmelerini, bakır işletmelerini, kömür işletmelerini, elektrik
dağıtım ve üretim hizmetlerini, yabancı tütün tekellerinin göz diktiği
TEKEL’i; her biri ulusal ekonominin ana sektörlerinin geliştirilmesi için
üreticilerimizin, çiftçilerimizin ihtiyaçları doğrultusunda özellikle
ihtisaslaştırılmış olan kamu bankalarını ve gözden çıkarılan daha nice
ulusal kuruluşlarımızı ekleyebiliriz.
Yine bunlara AKP’li belediyelerin özelleştirme girişimleriyle tasfiye
edilen yerel hizmet birimlerini, mahalli idareler bünyesindeki kamu
varlıklarını da ekleyebiliriz.
Satılan, satılmak istenen bu kuruluşlar ülkemizin en büyük kuruluşları, en
çok istihdam yaratan, en fazla katma değer sağlayan ve en stratejik
kuruluşlarıdır.
Vatanın demir zırhlarıdır bu kuruluşlar.
AKP iktidarı bu zırhlarımızı ortadan kaldırıyor, ülkemizi gerçekten
güçsüzleştirecek, küresel piyasanın önünü açacak ve tüketicilerin kamu
hizmeti edinme hakkını ortadan kaldıracak bir planın uygulayıcılığını
yapıyor.
Kemal Unakıtan’ın basına yansıyan şu sözü bu süreci çok güzel açıklıyor:
“Satacağız tabi. Kar edeni de satacağız, zarar edeni de satacağız.”
Yani bu iktidarın ekonomi politikası; işlevine, kamu yararı özelliğine,
karına, zararına bakmadan satmak, ne olursa olsun satmak. Çünkü, iktidar
küresel sermayenin, IMF’nin borç ve faiz ablukasına girmiş durumda, büyük
güç merkezlerine ödeme yapmak, halkın varlıklarını oralara transfer etmek
zorunda. Bu yüzden gerçek değerinin çok altında yapılan kamu varlığı
satışlarından elde edilen bir-kaç kuruşu da yine halk yararına değil,
sermaye yararına harcıyor. Öncelikle bunu iyi anlamak gerek.
Peki AKP iktidarı daha çok kime satıyor bu kuruluşları? Yabancılara ve
yabancı ortaklı, yabancılaşmış yerli gruplara.
Dünyanın hiçbir onurlu ülkesinde görülmeyen, hele temelinde bütün dünyaya
örnek olmuş bir ulusal kurtuluş, ulusal özgürlük savaşı mevcut olan
Türkiye Cumhuriyeti’nde hiçbir zaman görülmemesi gereken bir rezalet
yaşanıyor ülkemizde.
En son olarak PETKİM satışında açıkça görüldüğü gibi kendi öz
varlıklarımızın kime satıldığını hangi yabancıya gittiğini bile
anlayamıyoruz.
Bu yabancılar bizim varlıklarımızla kara para mı aklıyorlar, bu işletmeyi
kendi küresel rekabetleri için engel olarak gördükleri için mi aldılar, bu
yüzden alır almaz üretimi durdurup bir “ulusal pazar” engelinden mi
kurtulmaya çalışıyorlar, bilemiyoruz.
Televizyonların ihale sürecini bile naklen olarak verdiği, zafer
havasında, bir şenlik havasında ulusal talan gerçekleşiyor. Oysa
yaşadığımız süreç Lozan ile birlikte çöpe attığımız kapitülasyonların
yeniden canlandırılmasıdır. Osmanlıyı yok eden Duyun-i Umumiye rejiminin
Türkiye Cumhuriyeti’nde yeniden kurulmasıdır.
Değerli vatandaşlar, tüketiciler,
AKP iktidarı kamu varlıklarını ne pahasına olsun elden çıkarıp satıp
taksitle gelecek birkaç kuruşa bel bağlayarak hem ülke onurunu ayaklar
altına sermekte hem de hiçbir hakkı ve hukuku olmamasına rağmen
geleceğimizi ipotek altına almaktadır.
Özelleştirme bedelleri bile tahsil edilemezken, özelleştirme politikasının
“büyük yatırım” olarak lanse edilmeye çalışılması aldatmacadan başka bir
şey değildir. Devlet yatırımı yeni bir işletme kurarak, istihdam yaratarak
olur ; işletme kapatarak, işletmeyi elden çıkararak değil.
Kimin malı kime satılmaktadır? Hangi hukukla, hangi cüretle satılmaktadır?
Artık bu sorular üzerine düşünmenin ve bu peşkeş düzenine bir dur demenin
vakti gelmiştir.
Artık halk olarak bize verilen afyonun etkisinden kurtulmanın zamanı
gelmiştir.
22 Temmuz iyi bir fırsat olacaktır.
Öncelikle özelleştirmeci AKP’yi iktidardan indirmek her vatandaşın sadece
demokratik bir görevi değil yurtseverlik sorumluluğudur da. İş artık bu
boyuta gelmiştir. Ancak sorun bununla bitmemektedir. 22 Temmuz
seçimlerinden sonra iktidara kim gelirse gelsin yapacağı ilk işin
SORUMLULARI EN DEMOKRATİK ŞEKİLDE YARGILADIKTAN SONRA HALKIN MALINI HALKA
GERİ VERMEK ve ÖZELLEŞTİRMECİ TASFİYEYİ DURDURMAK olmalıdır.
Bu, yeni gelecek iktidara, Türkiye Cumhuriyeti’nin değiştirilmesi teklif
dahi edilemeyen temel anayasa ilkelerinin yüklediği bir görevdir.
Anayasa’nın başlangıcında belirtildiği gibi “hiçbir faaliyet Türk milli
menfaatlerinin karşısında korunma göremez.”
Herhalde bugün Türk milli menfaatlerine en ağır darbelerin özelleştirmeler
ve yabancılaştırmalar yoluyla vurulduğu açıktır.
Bunun sorumlularının cezalandırılması ve bu gayri milli politikanın
durdurulması işi yeni iktidara düşmektedir. Yeni iktidar, Hükümeti
oluşturur oluşturmaz Anayasa’nın 47. maddesi çerçevesinde özelleştirilen
bütün kuruluşların yeniden devletleştirilmesi kararını ivedilikle almalı
ve bu kararı uygulamalıdır.
Ancak bu şekilde BAĞIMLI BİR ÜLKEDE YAŞAMAK, VAHŞİ PİYASA KOŞULLARINA
MAHKUM OLMAK VE SOYULMAK İSTEMEYEN VATANDAŞLARIMIZIN, TÜKETİCİLERİMİZİN
HAK GASPI ORTADAN KALDIRILABİLİR.
Tüketici Hakları Derneği olarak herkesi bu hak mücadelesi için bilinçli oy
kullanmaya ve bu ulusal doğrultuda siyasi iktidarları demokratik bir
abluka altına almaya davet ediyor, saygılar sunuyoruz.
Turhan ÇAKAR
Genel Başkan |