Tohum ve Gıda Emperyalizmi (1)
ABD Dışişleri Bakanlığı yapmış olan Henry Kissinger 1970'li yıllarda
“Petrolun kontrolü ile bütün bölge ve kıtaların, gıdanın konrolüyle bütün
insanları kontrol edebilirsiniz.” , demişti. “Dünyanın Tohumları, Kişisel
mi Yoksa Umumi Bir Kaynak mı?” adlı kitabın yazarı “ Pat Roy Mooney” de
“Eğer tohumları kontrol ederseniz, bütün besin sistemini kontrol
edebilirsiniz: hangi ürünlerin yetiştirileceğini, hangi girdilerin
kullanılacağını ve ürünlerin nerede satılacağını” , demişti.
Açlığa çözüm getireceği, daha çok ürün alınacağı gerekçesi ile ABD ve
AB'deki tarım tekellerinin çıkarları doğrultusunda uygulanmış ve
uygulanmakta olan Yeşil Devrim denilen endüstriyel ya da modern tarım
yöntemleri ile açlığa çözüm bulunamadığı gibi, tam tersine özellikle
Afrika ve Asya'daki geri bıraktırılmış, gelişmekte olan ülkelerde tarımsal
üretim azalmış, açlık ve yoksulluk artmıştır.
Bunun en belirgin örneği 1950'lerden itibaren az gelişmiş ülkelerin
yaptığı ithalatta gıda ithalatının giderek artmasıdır. !950'de buğday
ithalatı az gelişmiş ülkeler toplam ithalatında %10 gibi bir seviyeden
1980'de %57 gibi inanılmaz bir boyuta yükselmiştir.Bu belirgin artış,
dünya gıda pazarındaki tekelci eğilimin artışına paralel ve birkaç uluslar
arası şirketin bu alandaki hakimiyeti ile beraber seyreden bir artıştır.*
(Zülküf Aydın – Leeds Üniversitesi )
Bu uygulama ile tarım ilacı ve tarım ilacına bağışıklık kazanan zararlı
böcek sayısında artış olmuştur. Gıda, su, enerji ve temz hava sağlayan
doğal kaynakların %60'ı ciddi olarak tahrip edilmiştir.
ABD ve AB kökenli emperyalist tarım şirketleri bu kez geri bıraktırılmış
ve gelişmekte olan ülkeler için çok daha tehlikeli sonuçlar yaratacak
şekilde bitki yaşamının patentlenmesi ve tarımda gen teknolojisini
uygulama yöntemini devreye koydular.
Açlığa çözüm, üretim artışı, tarım ilacı kullanımında azalma sağlıyacağı
gerekçesi ile 1995'lerden itibaren piyasaya çıkartılan GDO'lu ürün
tohumlarının sahibi olan ve gelişmekte olan ülkelerdeki yerel tohumları ve
gıdayı kontrol etmek isteyen 3-5 dolayındaki emperyalist tarım tekeli bu
konuda her yola başvurmaktadır.
Aşağıda, Tüketici Hakları Derneği'nin de üyesi olduğu Consumers
İnternational'ın “GM Foods” adlı yayınında konu ile ilgili bir bölüm aynen
aşağıda okurlarınızın görüşlerine sunulmuştur.
UYGULAMA İHTİYACI
Patentlerle korunmakta olan genetik mühendislik ürünü tohumlar, büyük ve
çok uluslu tohum ve kimyasal firmaları için çok büyük karlar
sağlamaktadır. Bu karlarını korumak için tohumlar üzerinde sıkı bir
kontrol sağlamaya ve onları koruyacak patentleri hayata geçirmeye
ihtiyaçları vardır. Firmalar bu nedenle, çiftçilerin her sene yeni
tohumlar satın almaktan başka seçenekleri olmadıklarına inanmaları için
çok sıkı çalışmaktadır.
Büyük şirketler için asıl sorun, gelişmekte olan ülkelerin bir çoğunun
patent haklarının korunmasında ve uygulanmasında endüstriyel rakiplerinin
çok gerisinde kalmış olmalarıdır. Dolayısıyla, buralar GD tohumlar için
büyük pazarlar iken, çiftçilerin tohumları ertesi senelerde de
kullanmaları engellenememektedir. Gelişmekte olan ülkelerin, büyük
şirketlere telif ücretleri ödemek zorunda kalacaklarından patent koruması
getirmek için fazla neden görmemektedirler.
TRİPS ANLAŞMASI
Büyük firmalar, Ticaretle İlişkili Sahiplik Hakları (TRIPS) anlaşması
sayesinde istedikleri sonuca ulaşmışlardır. Bu, 1994'te GATT'ın Uruguay
Oturumu'nda imzalanan uluslar arası ticaret anlaşmasna yapılan tartışmalı
bir eklentidir. Bu, firmaların mevcut bir genin izole edilip başka
organizmalara aktarıldığı genetik mühendislik durumlarında da buluşlarıyla
ilgili dünya çapında sahiplik haklarını güvence altına almaktaydı.
Özellikle Uruguay Oturumu'nu imzalayan ve Dünya Ticaret Örgütü üyesi olan
(Yani dünyanın çoğu ülkesi) ülkelerin, genetik mühendislik gibi birçok
biyolojik süreç için patent sağlamalarını gerektirmekteydi.
Gelişmekte olan ülkeler başlangıçta, sahiplik haklarının Dünya Ticaret
Örgütü ilkelerinin arasına girmesine oldukça karşıydılar. Ekonomilerinin
büyük bölümü halen doğal ürünlere dayalı olduğundan, TRIPS içerisindeki
biyoteknoloji ve genetik mühendislikle ilgili koşullardan kaygı
duymaktaydılar.
Bu kaygılar genetik kaynakların bir çoğunun Asya, Afrika ve Latin
Amerika'da bulunuyor olması ve ülkelerin genetik olarak değiştirilmiş yeni
tarım ürünlerine yapacakları katkıyı belirleyen mekanizmalar gerçeği ile
daha da artmıştır. Birçok ana tarım ürününün köken aldığı genetik
çeşitlilğin merkezindeki tek gelişmiş bölge, Akdeniz'in Avrupa tarafıydı.
Diğer büyük bölgeler; Yakın Doğu, Afganistan, Hindu-Birman (İndo-Burma),
Malezya-Cava, Guatemala-Meksika, Peru ve Etiyopya'dır. Bu bölgeler için
TRIPS, kendi bölgelerinden alınan genlerden hazırlanan ürünler için telif
hakkı ödemeleri gerektiğidir ve bu “biyo-korsanlık” anlamına gelmektedir.
Gelişmekte olan ülkeler tüm itirazlarına rağmen gönülsüz bir biçimde TRIPS
anlaşmasına dahil edilmiştir. Anahtar maddelerden birisi, Dünya Ticaret
Örgütü üyelerinin, bitki türlerinin sahiplik haklarının patentler ya da
yasal sistemlerle korumalarını zorunlu kılan 27.3(b) maddesidir. Çoğu
gelişmekte olan ülke, 27.3(b) maddesi ile ilgili yükümlülüklerini kendi
yasalarıyla ya da bu olmazsa 1978'de imzaladıkları UPOV sözleşmesiyle
yerine getirebileceklerini ummuşlardır.
UPOV 78'e göre, çiftçiler korunmuş türlerden elde edilen tohumları
satamazlar, ancak depolayabilir, yeniden ekebilir ve bunlardan yeni türler
geliştirebilirler. Fakat UPOV'a 1991'de yapılan bir ek, bu durumu
değiştirmiştir. Bundan böyle; 1991 versiyonunu imzalamış ülkelerdeki
çiftçiler, hükümetler özel izin vermediği sürece her yıl yeni tohumlar
almak zorunda bırakılmıştır. Gelişmekte olan ülkelerin çoğu, 27.3(b)
maddesinin 1999 yılı sonunda gözden geçirilecek olmasıyla teselli edilmeye
çalışılmıştır. Ancak vakit geldiğinde ABD ve AB geri adım atmış ve yeniden
değerlendirmenin sadece uygulamayla ilgili olduğunu savunmuştur.
Hem gelişmiş, hem de gelişmekte olan ülkelerdeki sivil toplum örgütleri,
gözden geçirmeyi eleştirmiş ve yeni bir tarafsız gözden geçirme sağlanana
dek 27.3(b) maddesinin uygulanmasına yönelik moratoryum istemişlerdir.
Gelişmekte olan ülkelerin 1991 UPOV sözleşmesini uygulamaya
zorlandıklarını savunmuşlardır.
Uruguay Oturumu imzalandıktan sonra, ABD için çok önemli olan Latin
Amerika ve Güneydoğu Asya gibi gelişmekte olan ülkelerin çoğu patent
yasalarının uygulanması için ABD tarafından baskı altına alınmıştır.
Hindistan gibi diğer bazı ülkeler halen direnmektedirler.
Turhan Çakar
Tüketici Hakları Derneği
Genel Başkan |