Baz İstasyonlarına İzin Veren Yönetmeliğe
İptal Davası
Baz istasyonlarının yerleşim yerlerine, okulların yakınına gelişigüzel bir
şekilde zorla kurulması ya da kurulmak istenmesi bir çok yerde
tüketicilerin haklı olarak isyan etmesine, tepki göstermesine neden
olmaktadır.
Çeşitli Yargıtay kararlarında baz istasyonlarının yerleşim yerlerinin
dışına kurulması gerektiği, baz istasyonunun yaydığı radyasyondan dolayı
Yönetmelikte ön görülen değerin altında olsa bile yerleşim yerlerinde bu
dalgalara uzun süre maruz kalacakların sağlığının olumsuz yönde
etkileneceği, Yönetmeliğe göre baz istasyonlarının kurulması için verilen
güvenlik sertifikasının soyut bir belirlemeyi içerdiği belirtilmektedir.
Diğer taraftan, çevre hukukuna ve mevzuatına, Danıştay kararlarına göre
baz istasyonlarının kurulabilmesi için Çevresel Etki Değerlendirilme (ÇED)
raporu gerekmektedir.
Ancak, Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu'nun yayımlamış olduğu
Elektronik Haberleşme Cihazlarına Güvenlik Sertifikaları Düzenlenmesine
İlişkin Yönetmelik Yargıtay kararlarını dikkate almamakta, ÇED raporuna
yer vermemekte, ilgili firmalarca yerleşim yerlerinde gelişigüzel
kurulması istenilen baz istasyonları için rahatça güvenlik sertifikası
verilmesine yol açmaktadır.
Temel hukuk kurallarına, yargı kararlarına, çevre mevzuatına ve tüketici
haklarına aykırı olan Elektronik Haberleşme Cihazlarına Güvenlik
Sertifikası Düzenlenmesine İlişkin Yönetmelik'in yürütmesinin
durdurulmasına ve iptaline ilişkin olarak Tüketici Hakları Derneği
tarafından 04.01.2009 tarihinde Danıştay'da dava açılmıştır.
Tüketici Hakları Derneği Hukuk Komisyonu üyesi Avukat Emre BATURAY
ALTINOK'un hazırladığı dava dilekçesindeki önemli bölümlerden bazıları,
aşağıda okuyucularımızın görüşlerine sunulmuştur.
YÖNETMELİK'E GÖRE BAZ İSTASYONLARINA
GÜVENLİK SERTİFİKASI VERİLMESİ HUKUKA AYKIRIDIR
Bu Yönetmeliğin amacı: “Elektromanyetik alanda istem dışı ve sürekli maruz
kalma durumunda; çevre ve insan sağlığı üzerinde oluşabilecek muhtemel
olumsuz etkileri giderebilmek amacıyla uluslararası standartlara uygun
olan elektromanyetik alan şiddeti limit değerlerini belirlemektedir.”
ANILAN AMAÇ METNİNDEN ANLAŞILDIĞI ÜZERE SÖZ KONUSU LİMİT DEĞERLERİNİN
BELİRLENMESİNDE ÇEVRE VE İNSAN SAĞLIĞI ESAS ALINACAKTIR. Aşağıda
ayrıntılarıyla bu amaçtan hareketle düzenlenen Yönetmelik’in başlıca
düzenlemeleri ve Yönetmelik’in usul ve esasları, Anayasa ve ilgili mevzuat
kapsamında incelenerek dava konusu işlemin hukuka aykırılığı ve iptalinin
gerekliliği ortaya konacaktır.
? Güvenlik Mesafesi
Dava konusu Yönetmelik’in 4/f hükmünde “Güvenlik Mesafesi” kavramı
tanımlanmıştır. Buna göre “Bu Yönetmelik kapsamında yer alan sabit
elektronik haberleşme cihazlarından yayılan elektromanyetik dalganın;
çevre ve insan sağlığı üzerinde meydana getirebileceği etkileri minimuma
indirgemek amacıyla belirlenen elektromanyetik alan şiddeti limit
değerlerinin aşılmadığı mesafe” güvenlik mesafesi olarak tanımlanmaktadır.
Görüldüğü üzere anılan mesafeye ilişkin somut bir değerden söz edilmemiş
olup çevre ve insan sağlığı gözetilerek soyut ve genel bir ifade
kullanılmıştır.
Yönetmelik’in 6. maddesinde ise güvenlik mesafesinin nasıl hesaplanacağı
düzenlenmiştir. Bu hesap tüm baz istasyonlarında uygulanacak genel bir
formülü öngörmektedir. Buna göre cihaz çıkış gücü, anten kazancı, elektrik
alan limit değeri dikkate alınarak güvenlik mesafesi hesaplanmaktadır. Bu
hesap sonucunda ortaya çıkacak güvenlik mesafesine göre güvenlik
sertifikası verilerek baz istasyonunun işletilmesi sağlamaktadır. İşbu
nedenle güvenlik mesafesi kavramı hayati önem taşımaktadır.
Burada dikkat çekmek istediğimiz bir diğer husus, Yönetmelikte çevre ve
insan sağlığı üzerinde meydana getirebileceği etkileri minimuma indirgemek
amacıyla belirlenen elektromanyetik alan şiddeti limit değerlerinin
aşılmadığı mesafe olarak tanımlanan güvenlik mesafesinin YALNIZCA bu
formül ve değerlerle ifade edilmesidir! Yani anılan tanımla baz
istasyonlarının insan ve çevre sağlığına minimum derecede etkileyecek tek
kıstasın mesafe kavramı olduğu ve sanki bu güvenlik mesafesine uyulunca
herhangi bir zararın doğmasının engelleneceği gibi bir anlam çıkmaktadır.
Hiç şüphesiz ki baz istasyonlarının çevre ve insan sağlığını etkileri salt
mesafenin ayarlanmasıyla önlenebilecek gibi değildir! Bu nedenle güvenlik
mesafesi tanımının Yönetmeliğin amaç metnine uygun daha gerçekçi, yaşama
dokunan, çevre ve insan sağlığını ciddi olarak gözeten bir tanımı
yapılmalıdır.
? Güvenlik Sertifikası
Öte yandan Yönetmelik’in 4/g hükmünde “Güvenlik Sertifikası” “Güvenlik
mesafesine göre kurulan, her bir sabit elektronik haberleşme cihazı için,
işletici/işletmeciye verilen belge” şeklinde tanımlanmıştır. Yani güvenlik
mesafesi, güvenlik sertifikası için temel kavramdır. Güvenlik mesafesine
göre belirlenen mesafede kurulacak olan baz istasyonuna güvenlik
sertifikası verilmekte olup istasyonun işletilmesine başlanmaktadır.
Yönetmelik’in 9/2 maddesine göre de “Güvenlik Sertifikasının düzenlenme
tarihinden itibaren en geç 60 gün içinde; sistem işletmeye alınacak ve
gerekli ölçümler yapılarak Ölçüm Değerleri Formunun aslı Kuruma teslim
edilecektir.” Görüldüğü üzere sistemin işlemeye başlaması son derece
kolaydır. Sistem somut olmayan bilgilerle belirlenen mesafede işlemeye
hazırdır.
BU UYGULAMA AÇIKÇA HUKUKA AYKIRIDIR. İnsan ve çevre sağlığına ciddi derece
etkileri olduğu ifade edilen, Yargıtay içtihatlarıyla her geçen gün
kaldırılmasına karar verilen hatta şehir dışlarına taşınılması öngörülen
baz istasyonlarının kurulumu ve işletilmesi bu denli basit ve kolay
olmamalıdır.
Öte yandan dava konusu Yönetmelik’in geçici 1. maddesiyle anılan
Yönetmelik’in yayımından önce verilen güvenlik sertifikalarının da geçerli
olduğu belirtilerek bu konuda aynı gerekçelerle bir başka hukuka aykırı
durumun devamına neden olunmuştur.
Anılan nedenlerle bahse konu kavram ve usullerle düzenlenen Yönetmeliğin,
insan ve çevre sağlığı üzerinde oluşacak etkileri ortadan kaldırması
mümkün değildir. Yukarıda belirttiğimiz üzere Yönetmelik, son derece soyut
bir belirlemeyi içermekte olup anılan değer ve ölçümler somut her olaya
göre değişebilecek niteliktedir. Bu durum insan ve çevre sağlığını
korumaktan uzaktır. Yönetmelik daha gerçekçi, bilimsel usullerle çevre ve
insan sağlığını temel alan yaklaşımlarıyla yeniden düzenlenmelidir.
YÖNETMELİKTE ÇED RAPORU DİKKATE ALINMAMIŞTIR
Baz İstasyonlarının İnsan ve Çevre Sağlığına Etkileri hususu yönetmelik
düzenlemesinde dikkate alınmamıştır.
Dava konusu Yönetmelikte çevre ve insan sağlığı üzerinde oluşabilecek
muhtemel olumsuz etkileri giderebilmek amacıyla uluslararası standartlara
uygun olan elektromanyetik alan şiddeti limit değerlerini belirlemeyi
amaçlamaktadır. Ancak Yönetmelik mevcut haliyle çevre ve insan sağlığının
korunmaktan uzaktır.
Çevre yönetimi; insan, bitki ve hayvan varlığının dengeli ve sağlıklı
yaşaması için gerekli doğal kaynakların değerlendirilmesi, üretilmesi,
ulaşımı ve tüketimi sırasında ortaya çıkabilecek olumsuzlukları saptamak,
olumsuzluklara çözüm yolu aramak ve çözüm yollarını uygulama alanına
koymak için yapılan planlama, eşgüdüm, haberleşme, denetim ve yürütme
işlevlerinin bütünüdür.
Dava konusu Yönetmelikte toplum ve çevre sağlığını olumsuz yönde
etkileyebilecek tüm etkenlerin ilgili mevzuatta belirlenen usul ve esaslar
dâhilinde engellenmesi amaçlanmış olsa da bu konuda en etkili koruyucu
önlemleri içerecek olan değerlendirme, Çevre Yönetimi, dolayısıyla bu
yönetimin en önemli aracı olan Çevresel Etki Değerlendirilmesi’dir.
Zira Çevre Kanunu’nun 10. maddesine göre “Gerçekleştirmeyi plânladıkları
faaliyetleri sonucu çevre sorunlarına yol açabilecek kurum, kuruluş ve
işletmeler, Çevresel Etki Değerlendirmesi Raporu veya proje tanıtım
dosyası hazırlamakla yükümlüdürler.” Yani Kanun, çevre sorunlarına yol
açma ihtimali olan faaliyetlerde dahi Çevresel Etki Değerlendirilmesi
raporunun alınmasını zorunlu tutmuştur.
Baz istasyonları ya da benzer tesislerin zararlarına karşı önlem alınması
noktasında Danıştay ilgili Daireleri de kararlarını vermiş olup bu tür
tesislerin ÇED raporu olmadan işletilemeyeceğine hükmetmiştir. Bu gerçeğe
rağmen dava konusu Yönetmelik’in yürürlükte olması insan ve çevre
sağlığının temini açısından kabul edilemez bir hatadır.
08.01.2010
Turhan ÇAKAR
Tüketici Hakları Derneği
Genel Başkanı |