Tohum ve Gıda Emperyalizmi (4)
Konu ile ilgili önceki yazılarımızda Emperyalist tarım ve gıda
tekellerinin istekleri doğrultusunda IMF, Dünya Bankası, Dünya Ticaret
Örgütü gibi emperyalist kuruluşlar aracılığıyla, yerel hükümetler üzerinde
baskı kurularak ya da onlarla işbirliği yapılarak Yeşil Devrim ve GD
teknoloji aracılığıyla genel anlamda yerel tarımsal uygulamaların
zayıflatılıp yok edilmeye, yerel tarım ve gıda üzerinde egemenlik
kurulmaya çalışıldığına değinmiştik.
Bu yazımızda tek tek ülke örnekleri verilerek Genetik yapısı değiştirilmiş
tohum ekimi yapılan ya da buna zorlanan ülkelerin nelerle karşılaştıkları
anlatılacaktır. Türkiye'ye ilişkin durum daha sonra tek bir yazıda ele
alınacaktır.
Aşağıda, örneği verilen ülkelere ilişkin bilgiler “Gıda Hareketi” adlı
oluşumun yapmış olduğu çalışma ve T.Ü. Gıda Mühendisliği Bölümünden Neşe
Yılmaz ile GDO'ya Hayır Platformu ve aynı zamanda Ekoloji Kolektifi
Yürütme Kurulu Üyesi olan Arca Atay'ın çalışmalarından aynen
aktarılmıştır.
ARJANTİN GENETİK YAPISI DEĞİŞTİRİLMİŞ SOYAYA MAHKUM
Arjantin'de 1989'da devlet başkanı olan ABD destekli Carlos menem'in
ekonomik programı Rockefeller ailesi tarafından ABD'de yazıldı ve böylece
korumacı piyasanın yerini ithalat rejimi aldı. Arjantin'in borçlarını
kapatması için tek çare ise GD soya fasülyesi yetiştirmekti. 1991'de 569
tarla GD mısır, ayçiçeği, pamuk, buğday ve özellikle soya ekimine ayrıldı.
1996'da Monsanto Arjantin'de Roundup Ready (RR) soya fasülyesi
tohumlarının dağıtım lisansını aldı. Ve herşey böyle başladı.
GD soya daha az insan gücü gerektiriyordu. Çoğu çiftçi topraklarını terk
etmek zorunda kaldı. 2004'e gelindiğinde artık 14 milyon hektar GD soya
ekiliydi. Arjantin'in tarımsal çeşitliliği de yok olmuş; 10 yıldan kısa
bir sürede mısır, buğday ekili alanlar soya tarlalarına dönüşmüştü.
Arjantili bilim adamı Walter Pengue “Bu yolda gidersek 50 yıl sonra
hiçbirşey yetiştiremeyeceğiz” diyordu. Tohum saklama geleneği sona
erdirilen çiftçiler, her yıl Monsanto'dan yeni tohum alırken satıştan da
kar payı ya da vergi ödüyorlardı.
Soya dışında kendi gıdasını yetiştiremez durumda kalan Arjantin 2002'deki
ekonomik krize de savunmasız yakalandı. Açlık başladı. Ayaklanmalarından
korkan hükümet, Monsanto ve soya kullanan ünlü markalar bedava yiyecek
dağıtmaya başladı. Arjantililer artık taze meyve, et, süt yumurtadan
oluşan beslenme biçimlerini soyaya teslim etmişti.
Hükümet, soyadan alınan proteinin etin yerine geçebileceği yönünde
propagandaya başladı. Fakat araştırmalar soya sütüyle beslenen bebeklerin
daha alerjik olduğunu saptadı. Hatta Rus Bilimler Akdemisi'nden Dr. Irina
Ermakova GD soyayla beslenen dişi ve erkeklerden doğan bebek farelerin üç
hafta içinde öldüğünü söylüyordu. Arjantinliler'e söylenmeyen başka bir
gerçek de tek yönlü beslenme biçimi olduğunda soyanın kansere varan
zararları olduğuydu.
Bölgedeki hayvanlar ölüyor, insanlarda da tiroit, solunum sistemi
bozuklukları, akciğer ödemleri, deri hastalıkları gelişiyordu. Hatta
hormon bozuklukları yüzünden bazı kız çocukları üç yaşında regl olmaya
başladı. Soya tarlalarının yakınında yaşayanlar her gübrelemeden sonra
şiddetli migren, göz yaşarması, mide bulantısı, eklem ağrıları yaşıyordu.
Havadan yapılan ilaçlama yüzünden Arjantin'de Monsanto soyası dışında
başka bir şey yetişmez oldu.
"Le Monde Selon Monsanto" (Monsanto'ya Göre Dünya) isimli belgeseli ve
kitabı şu sıralar Fransa'da en çok okunanlar listesinde birinci sırada
olan Marie-Monique Robin'in Arjantin'in Pampa bölgesiyle ilgili gözlemleri
de tabloyu netleştiriyor. Mısır, buğday, hintdarısı, yağlı tohumlar,
ayçiçeği, yer fıstığı, soya, sebze ve meyve yetiştirilen bu bölge,
nüfusunun 10 katına yetecek kadar üretim yapıyor ve ihraç ediyordu. Taa ki
GD soyayla tanışana kadar...
Arjantin'de GD soya ekili alanlar 2000'de 8,3 milyon hektardan 2001'de
9,8’e, 2002'de 11,6’ya, 2007'de 16 milyon hektara ulaştı. Ekili alanlar
artarken çiftçilerin sayısı da yüzde 30 azaldı. 1991–2001 arası kapısına
kilit vuran çiftçi sayısı 150 bin iken, bunun 103 bini GD soyadan sonra
tarlalarını terk etti.
Kaliteli et ve sütleriyle ünlü Arjantin'de süt üretimi 1996'dan 2002'ye
kadar yüzde 27 düşünce ilk kez Uruguay'dan süt ithal edildi. Pirinç
üretimi yüzde 44, mısır yüzde 26, ayçiçeği yüzde 34, domuz eti üretimi
yüzde 36 düşmüş, fiyatlar artmıştı. 2003'te unun fiyatı yüzde 162,
mercimeğin yüzde 272, pirincinki yüzde 130 arttı.
BREZİLYADA TARIM İLACI KULLANIMI ARTTI, VERİM DÜŞTÜ
Brezilya’ da kullanılan pestisitlerin 1/4 ü (50.000 ton) soya tarımında
kullanılmaktadır.Pestisit kullanımı her yıl % 22 artmaktadır.Her ne kadar
biyoteknoloji şirketleri yıl içindeki ot mücadelesinde Roundup herbisitini
sadece bir kez uygulamak yeterlidir diyorlarsa da araştırma sonuçları
toplam uygulama adet ve miktarının arttığını göstermektedir.ABD den örnek
verilecek olunursa glifosfat kullanımı 1995 de 2,850 tondan 2000 yılında
18,960 tona çıkmıştır.Arjantin'de 2004 üretim sezonunda kullanılan Roundup
miktarı tahmini 160 milyon litredir.
Brezilyada transgenik soyanın yıllar itibariyle ortalama veriminin 230 kg.
dan 260 kg/dekara yükseldiği ama konvansiyonel çeşitlerden % 6 daha az
verime sahip olduğu tesbit edilmiştir.Pleiotropik etki denilen yani yüksek
sıcaklık nedeniyle sapların çatladığı ve su stresinin görüldüğü dönemlerde
transgenik soyada konvansiyonele göre % 25 e yakın ürün kayıpları
görülmüştür.Aşırı kuralık yaşanan 2004/2005 sezonunda Rio Grande do Sul
bölgesinde transgenik soyada % 72 ürün kaybı olmuş ve bu da ihracatta
tahmini rakamla % 95 lik bir azalmaya yol açmıştır.
MEKSİKA MISIRINDA GDO KİRLİLİĞİ
Meksika'nın mısır ithal edilmeyen Oaxaca Eyaleti'nde 150 çeşit mısır
tamamen organik yetişiyordu. Fakat güçlü komşularının "serbest" ticaret
anlaşmalarına direnemeyen Meksika, ABD'den mısır ithal etmeye başladı.
1994–2002 arasında Meksika mısırının fiyatı yüzde 44 düştü; küçük
çiftçiler de topraklarını terk etti.
2001'de Meksika Çevre Bakanlığı'nın yaptığı araştırmaya göre 22 bölgenin
13'ünde yetişen yerel mısır çeşitlerinde yüzde 3-10 oranında GDO bulaşması
saptandı. 29 Kasım 2001'de Nature Dergisi'nde yayımlanan, David Quist ve
Ignacio Chapela imzalı bir makaleye göre yerel "Crillo" mısırı artık saf
değildi. Oysa Meksika'da, M.Ö. 5000 yılından beri ekilen, Maya ve Aztek
kültürünün temeli olan mısır çeşitliliğini korumak için 1998'de GD
mısırlar üzerine bir moratoryum verilmişti.
HİNDİSTANDA ÇİFTCİLERİN İNTİHARI
Hint tarımı, Dünya Bankası ve IMF reçeteleriyle DTÖ'nün çarkına sokuldu ve
Hindistan'ın tohum sektörü Dünya Bankası'nın yapısal reformlarıyla dev
şirketlere açıldı. Artık çiftcilerin hangi ürünleri yetiştireceğine onlar
karar veriyorlar. Ülkenin GDO'lu pamuk yetiştirilen bölgelerinde,
ipoteğini ödeyemeyen ve toprağını kaybedenlerin intiharları salgın
boyutuna ulaştı. 1997-2007 arasında intihar eden çiftçilerin sayısı
İçişleri Bakanlığı verilerine göre 182 bin 936. 2008 rakamları 16 bin
olarak tahmin ediliyor. 2009'da ise hayatına son veren çiftçi sayısı
2000'i geçti. Sadece geçen ay ( Haziran 2009) Chattisgarh eyaletinde 1500
çiftçi intihar etti. Üstelik bu kayıtlar kesin olmaktan uzak. Zira
kadınlar gibi 'çiftçi' tanımının dışında tutulanlar da kayıtlara geçmiyor.
AFRİKA'YA ZORLA “ ACİL AÇLIK YARDIMI”
İngiltere Başbakanı'nın bilim danışmanı Prof. David King ABD hükümetinin
GDO teknolojisini Afrika'ya yayma çabasını "kitlesel insan deneyi"
şeklinde tanımlayarak kınadı. Ekim 2002'de Guardian'da çıkan bir makalede,
ABD'nin acil açlık yardımı adı altında, Güney Afrika'nın altı ülkesine
stok fazlası GD mısır göndereceğini açıkladı. Mısır, Zambiya, Malawi ve
Zimbabwe'nin ana gıdasıydı. Riski göze almayıp reddettiler. Ama
reddedemeyenler de vardı.
Açlıktan insanları ölen Afrikalı ülkelerin (Zambia) yöneticileri bile
ABD’nin genetiği değiştirilmiş ürünlerden oluşan gıda yardımlarına itiraz
etmişler, “normal gıda” talebinde ısrar etmişlerdir.
Ancak ABD’li yetkililerden aldıkları yanıt açık ve sert olmuştur:
“dilencilerin seçme hakkı olamaz!” ( ÖLÇÜ, 2005).
14.08.2009
Turhan ÇAKAR
Tüketici Hakları Derneği
Genel Başkanı |