Tohum ve Gıda Emperyalizmi (3)
Emperyalist tarım ve gıda tekelleri dünya tarımına ve gıdasına egemen
olmak için hemen her yola başvurmaktadırlar. Bir taraftan, kendi
hükümetleri ile IMF, Dünya Bankası, Dünya Ticaret Örgütü gibi emperyalist
kurumları devreye sokarak, özellikle geri bıraktırılmış, gelişmekte olan
ülkelerin tarımı ve gıdası üzerinde yıkıcı etkilere neden olan yapısal
uyum programlarını uygulatmaktadırlar.
Bir taraftan da Biyo-korsanlık'la, yerli tohumların ticaretinin
yasaklanmasını sağlamakla, yerli tohumlar yerine patent hakkını elde
ettikleri terminatör ( genetik yapısı değiştirilerek kısırlaştırılmıştır
tohum) tohumların ekilmesini zorunlu hale getirmeye çalışmakla doğal
yaşamın ve yerel tarımsal kültürün yok edilmesine, dolayısıyla, yoksul
halkların ve çiftçilerin büyük acılar yaşamasına neden olmaktadırlar.
Aşağıda, Tüketici Hakları Derneğini'nde üyesi olduğu Consumer
International'in “ GM Foods” adlı yayınında tohumla ilgili bir bölüm aynen
aşağıda okurlarımızın görüşlerine sunulmuştur.
YOK EDİCİ (TERMİNATÖR ) TEKNOLOJİ
3 Mart 1998'de ABD Patent ve Telif Hakları Ofisi, şirketler ve çiftçiler
için geniş uygulama alanı sağlayacak yeni bir genetik mühendisliği
tekniğini patentleştirmiştir. Delta & Pine Land Şirketine ve ABD Tarım
Bakanlığı'na verilen patentin amacı, çiftçilerin hem doğal hem de GD
kaynaklardan elde ettikleri tohumları saklamalarını engellemektir. Bu,
firmaların kendi sahiplik haklarını uygulamalarını sağlayacak ve
üreticileri uzun dönemde tohum tüccarlarına bağımlı hale getirecektir.
Tohumlar değiştirilerek istenilen amaca ulaşıldığında tohumlar sadece bir
kez üreyebilecek, ikinci nesiller kısır olacak, dolayısıyla tekrar
ekildiklerinde ürün vermiyeceklerdir. Bu yüzden üreticiler tohumları
ertesi yıla saklayamayacak ve her sene yeni tohum almak zorunda
kalacaklardır. Bu durum, dünyadaki üreticilerin yaklaşık dörtte üçünü ( en
yoksullar da dahil ) etkilemektedir.
Kanada kökenli bir sivil toplum örgütü olan RAFI tarafından yeni
teknolojiye karşı Uluslar arası bir kampanya başlatılmıştır. RAFI buna,
“Yok edici teknoloji” adını vermiştir. Yok ediciye karşı kopan yaygara
Monsanto'yu “steril tohum teknolojisini ticarileştirmeyeceğini” kamuya
taahüt etmeye zorlanmıştır. Buna rağmen iki ay sonra monsanto, patent
sahibi olan en büyük ticari tohum şirketi olan Delta & Pine Land'i alma
hazırlığında olduğunu açıklamıştır. Diğer şirketlerde kendi
teknolojilerini geliştirmişlerdir. 1998'de ingiliz şirketi olan Astra –
Zeneca kimyasal olarak aktif ya da pasif hale getirebilen bir “katil” gen
geliştirdiğini duyurmuştur. Bu türev farelerden elde edildiğinden “
verminatör teknoloji” ( vermin=haşerat) olarak adlandırılmıştır. Astra-Zeneca'da
teknolojinin kabul görmeyeceğinden endişe ettiğinden aynı Monsanto gibi,
bunun ticarileştirilmeyeceğini duyurmuştur. Bir düzineden fazla firma ve
kamu kuruluşu tohum sterilizasyonu sağlayan teknolojiler için patent
almıştır.
TERMİNATÖR II VE ÖTESİ
Terminatör II ismi, bitkilerin üreme ve hastalıklara direnç ve tohum
çeşitliliği özelliklerini yok eden kimyasallar kullanılmasından
kaynaklanmaktadır. Yeni patentler, bitkilerin büyüme ve gelişmelerini,
tekrarlayan belirli kimyasal uygulamalarla ilişkilendirmektedir.
Dolayısıyla çiftçi şirketten yeni tohum almaya devam edecektir. Kimyasal
tarım şirketleri devlerinden olan Novartis 'ce sahip olunan bir patent,
enfeksiyonlarla mücadele etme yeteneği kapatılmış bitkiler yaratmaktadır.
RAFI' den Edward Hammont; “bu özellikleri geri getirmenin tek yolu, zarar
görmüş ürünlerin tamiridir ve buda tescilli kimyasallar kullanmayı
gerektirmektedir” demektedir.
PAZARIN GELİŞMEKTE OLAN ÜLKELERE GENİŞLETİLMESİ
Günümüzde tohum firmaları bu tip ülkelerde yoğun pazarlar oluşturmaktan,
patent haklarını koruyacak sözleşmeler ve denetim mekanizmaları
oluşturamayacakları korkusundan dolayı çekilmektedirler. Ancak, gelecekte
“Yok edici teknoloji” bunu onların yerine yapacaktır. Delta & Pine Land
Şirketinin başkanı olan Murray Robinson; “Yeni teknolojinin, patent
yasaları zayıf olan ülkelerde ve pazarlarda küresel yatırımlar
sağlayacağına inanıyoruz” demektedir. Firmalar Gelişmekte olan ülkelerdeki
üreticilere onları verimsiz tohumlardan kurtardıkları için iyilik
yaptıklarını öne sürmektedirler. Delta & Pine Land Şirketinden Dr. Harry
B. Collins'e göre “üreticilerin asırlık tohumları saklama uygulaması,
üçüncü dünya çiftçileri için kolay yolu seçerek hep aynı verimsiz
tohumlara sağlanıp kalmalarına neden olan büyük bir dez avantaj
yaratmaktadır”. Yeni teknolojiye yönelik eleştiriler çiftçilerin belirli
tohum üreticilerine bağımlı kalacaklarını ve asırlar boyu yaptıkları ekin
yöntemlerinden mahrum bırakılacaklarını belirtilmektedir.
BİYO-KORSANLIK
Büyük şirketler pantentlere sahip olabilirler fakat biyoteknoloji
alanındaki yeniliklerin çoğu çiftçilerin yıllar boyu edindikleri
deneyimlere dayanmaktadır. Bu çiftçilerin çoğunluğu, dünyanın biyolojik
çeşitliliğinin %90'ının sağlayan Asya, Afrika ve Latin Amerika' da
gelmekteydi. 1994'te Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) için
yazılan bir rapora göre, yerli çiftçilerce elde edilen bu bilgiler
organize ve dinamik bir araştırma sürecinde toparlanmış ve gezegenimizin
varlığını sürdürebilmesi için elzem olan bilgilerdir. Tarıma,
farmasötiklere, DNA araştırmalarına ve diğer endüstiriyel üretimlere büyük
katkıları olmuştur. Çiftçilerin yaşam formları ve bitkilerin aktfi
içerikleriyle ilgili bilgileri, batılı şirketlerce patentleştirilen
materyal ya da yeniliklerle hemen hemen aynı şeylerdir. Bu geleneksel
bilgiler halen birikerek artmakta olduğundan ve modern bilimin
yöntemlerini kullanmadığından, patentleşme için yeterli kalitede değildir.
Dolayısıyla çiftçilere ve yaşadıkları toplumlara, multi milyon dolarlık
ilaçlara ve tarım ürünlerine yaptıkları katkılardan dolayı tazminat
ödenememektedir. Tam tersine kendi bilgilerinin ürünlerini kısıtlayıcı
koşullarla satılan pahalı tohumlar olarak geri satın almak zorunda
bırakılmaktadırlar. Eleştirmenler bu durumu, “Biyo-Korsanlık” olarak
değerlendirmektedirler.
UNDP raporunda belirtilmiş çok sayıda biyo-korsanlık örneği mevcuttur:
• ABD'deki Toledo Üniversitesine, zebra midyelerini öldüren endod ( tropik
bir Afrika bitkisi ) pantenti verilmiştir. Etiyopyalı bilim adamları,
Etiyopya toplumunun gelenekleri dolayısıyla bu tekniği 19 yıldır
bilmektedir. Toledo Üniversitesi'nin katkısı ise sadece bir günlük bir
deney dört aylık yasal çalışmadan ibarettir.
• AgEvo kuruluşu, en çok satan herbisiti olan Basta'yı Kamerun'dan elde
edilen toprak bakterilerinden elde etmiştir. Kamerun'a ticari bir karşılık
ödenmemiştir.
• W.R. Grace, iyileştirici ve pestisit özellikleri Asya ve Afrika'da
yaygın olarak kullanılan Hint ağacının patentini almıştır.
• Rice Tec isimli şirket ABD'den, Hindistan Basmati pirinci ( Güney
Asya'ya ait aromatik prinç ile Amerika'nın “yarı bodur” türünün
karıştırılmasıyla üretilen princin patentini almıştır. Patent sayesinde
firma, batı yarıkürede yetişen basmati türü princin tam sahibi olmakta ve
gelecekte de Asya'nın geleneksel yöntemleriyle de olsa bu türden
üretilecek bütün yeni türlere ait hakları elinde bulundurmaktadır.
Batılı şirketlerce gelişmekte olan ülkelerin yerel bilgilerinin
kendilerine mal edilmesi şeklindeki benzer vakalar, buzdağının sadece
görünen kısmıdır. Dünya'daki Pazar ekonomisinin yüzde kırkı doğrudan
biyolojik ürünlere dayalıdır ve biyoçeşitliliğin yüzde doksanı gelişmekte
olan ülkelerden sağlanmaktadır, yani biyo-korsanlık çok büyüktür. Alanında
uzman yerel kişilere danışmanın 10.000'de bir olan başarı hızını, ikide
bire düşüreceği ileri sürülmektedir. Sonuçta, gelişmekte olan ülkelerin,
faydalı olabilecek bitki ve genleri ortaya çıkartmak için ziyaret eden
şirketlerin sayısında bir patlama yaşanmaktadır. Bu biyo-korsanlığın
gelişmekte olan ülkelere olan maliyetinin belirlenmesi çok zordur. UNDP
tarafından yürütülen çalışmaya göre, sadece tohum ve farmasötiklerle
ilgili olarak yılda kaybedilen telif hakkı miktarı devasa boyuttadır.
07.08.2009
Turhan ÇAKAR
Tüketici Hakları Derneği
Genel Başkanı |