Krizde Tüketicinin Adı Yok
Dünya’da yaşanan ekonomik krizden en çok etkilenen ülkelerin başında
gelmekteyiz. Krizde en çok bankaların, sanayicilerin, büyük işadamlarının
ve patronların sesi çıkmaktadır. Mahvolduk, battık, bittik, yandık, bizi
kurtarın, kuyunun dibinden çıkarın feryatları hükümeti hemen harekete
geçirmiştir. Hükümetin krizden çıkma konusundaki doğru-yanlış,
etkili-etkisiz icraatları nedense hep bu kesime yöneliktir.
Krizin gerçek mağdurları; kalbinden vurulan emekçiler , işsizler,
yoksullar, emekliler; kısaca satınalma gücünü kaybetmiş ya da satın alma
gücü düşmüş , halkın ezici çoğunluğunu oluşturan on milyonlarca
tüketicinin sesi hükümet tarafından duyulmak istenmemektedir.
Hükümete soruyoruz: Siz yalnızca patronların , holdinglerin, tekellerin
hükümeti misiniz? İktidara gelmek için emekçilerin , yoksulların,
işssizlerin oyunu almadınız mı? İşsizlik, yoksulluk, açlık krizin asıl
göstergesi değil midir? Tüketicilerin satın alma gücüne kavuşturulmadan,
tüketicinin satın alma gücü arttırılmadan, krizden çıkılacağını mı
sanıyorsunuz?
TÜKETİCİNİN MEVCUT DURUMU
Ülkemizde işsizlik, yoksulluk hızla artmaktadır. TÜİK’in araştırmasına
göre, Şubat 2009 döneminde işsiz sayısının 3 milyon 802 bin’e , iş
aramayıp çalışmaya hazır olan kişilerin sayısının 2 milyon 486 bin’e
çıktığı belirtilmektedir. Oysa , Şubat 2009 tarihinden günümüze kadar olan
dönemde işini kaybedenlerin ve yarı zamanlı- geçici işlerde çalışanları da
eklediğinizde bugün itibariyle Türkiye’de gerçek işsiz sayısının 8 milyon
dolayında olduğunu söyleyebiliriz.
Ülkemizde sigortalı olan asgari ücretli sayısının 3 milyon dolayında ,
kayıt dışı çalışan asgari ücretli sayısının ise 2.5 milyon dolayında ,
toplam asgari ücretli sayısının 5.5 milyon dolayında olduğu
belirtilmektedir. Diğer taraftan , 5 milyon dolayında sigorta emeklisinin
olduğu belirtilmektedir. (Dul ve yetim sayısı buna dahil)
8 milyon dolayında işsiz kesimin büyük bir çoğunluğu yakınlarının desteği
ile yaşamını sürdürmeye çalışmaktadır. 5 milyon dolayında sigorta emeklisi
(dul ve yetimler dahil) ile 5.5 milyon dolayında asgari ücretli ise çok
düşük bir gelirle yaşamlarını sürdürmeye çalışmaktadırlar.
Bugün ülkemizde her çalışan, kendisinin dışında 2.6 kişiye de bakmak
zorundadır. Bununla birlikte işsizlerin, asgari ücretle çalışanların,
sigorta emeklilerinin bakmakla zorunlu olduğu milyonlarca çocuk, genç ve
yaşlı aile bireyi vardır. Tüm bu yoksul tüketici kesimlerini
topladığımızda , Türkiye nüfusunun en az dörtte üçünü oluşturduğunu
görürüz.
İşte bu kesim, dünyanın en haksız ve en yüksek dolaylı vergisini
ödemektedir. Gıda , su, elektrik, doğal gaz, telefon, kömür, akaryakıt
gibi en temel ve en zorunlu gereksinimlere dünyanın en yüksek KDV’ sini bu
kesim vermektedir. Dünyanın en pahalı elektriğini, doğal gazını , kömürünü
, akaryakıtını , telefonunu bu kesim tüketmektedir.
Ancak, kriz bu kesimlerin söz konusu temel mal ve hizmetlere ulaşımını
zorlaştırmış, hatta olanaksız hale getirmiştir. Nitekim, yoksullaştırılan
milyonlarca kişiye insan onuruna ve sosyal devlet anlayışına uygun olmayan
şekilde siyasi çıkar amacıyla gıda ve temizlik maddeleri ile kömür
dağıtıldığını biliyoruz. Bununla birlikte , bu yardımları almayan ya da
alamayan halkın belli bir kesiminin doğal gaz kullanımını bırakarak kömüre
döndüğünü biliyoruz.
KRİZİN SORUMLULARI VE ÇÖZÜM
Krizin sorumluları, emekçileri ve tüketicileri soyup soğana çeviren,
içinde yaşadığımız kapitalist-emperyalist sömürü düzeninin sahipleri ve
onların temsilcileri olan hükümetler değil midir? Yoksa , işsizler ,
yoksullar ve çaresiz bırakılanlar mı bu krizi çıkardı?
Özellikle, ülkemizde dışa bağımlı ve halktan yana olmayan yanlış ekonomik
politikalar krizin en sert şekilde yaşanmasına neden olmadı mı? Kamu
iktisadi teşebbüslerimizin en önemli ve büyük bir kısmı yok pahasına
özelleştirilmedi mi? Altın tepside yabancılara peşkeş çekilmedi mi? Uzun
yıllardan beri kamu yatırımları olmamasının nedeni emperyalist tekellerin
isteklerinin yerine getirilmesi değil midir?
Şimdi de çözümü , suyunu çıkardıkları yoksul ve dar gelirli emekçi halkın
üzerine krizi yükleyerek bulmaya çalışmaktadırlar. Zaten en büyük çelişki
de bu değil midir? Bu yaklaşım çözüm değil , krizin daha da derinleşmesine
neden olacak olan bir ekonomik ve politik tercihtir.
Bu yanlış ve halktan yana olmayan ekonomik ve bankacılık politikaları
sonucunda milyonlarca kişi kredi kartı mağduru olmadı mı? Sayın
Başbakanın, kredi kartı mağdurlarına “dürüst değiller” demesi kimlerin
yanında olduğunu göstermiyor mu?
Ekonomik krizin gerçek ve doğru çözümü, krizi yaratanların değil,
emekçilerin ve alım gücü olmayan yoksul tüketicilerin kurtuluşundan
geçmektedir. Buna uygun ekonomik ve sosyal politikalar uygulanmadığı
sürece kriz bitmeyecektir.22.05.2009
Turhan ÇAKAR
Tüketici Hakları Derneği
Genel Başkanı |