Açlığa ve Yoksulluğa Karşı Gıda Egemenliği
ve Tüketici Hakları
Tüm dünyada ve Türkiye’de 16 Ekim günü “Dünya Gıda Günü” ‘nde çeşitli
etkinlikler düzenlenmektedir. 17 Ekim günü ise “Dünya Yoksullukla Mücadele
Günü” olarak kutlanmaktadır. Bu iki önemli günü ilgilendirmesi yönü ile
açlığa ve yoksulluğa karşı gıda egemenliğinin önemini , konunun tüketici
hakları ile ilişkisini ortaya koymak istedik.
Konuya evrensel tüketici hakları açısından baktığımızda öngörülen ve
yerini getirilmesi gereken hedefler , ilkeler , esaslar şunlardır.
1 – Tüketicinin sağlıklı , yeterli, ucuz ve çok seçenekli gıdaya ulaşma
hakkı vardır.
2 – Tüketicilerin tükettiği gıdalar hakkında eksiksiz ve doğru
bilgilendirilmesi hakkı vardır.
3 – Gıdaların üretimi , dağıtımı süreçlerinde çevreye zarar verilmemesi ve
sağlıklı bir çevrede yaşamasının sağlanması hakkı vardır.
4 –Gıdaların üretimi , dağıtımı, tüketimi süreçlerinde tüketicilerin
kendilerini ilgilendiren yönlerden görüş ve düşüncelerinin ortaya
konulması ve isteklerinin alınan kararlara yansıması açısından temsil
edilmesi hakkı vardır.
Özellikle hükümetlerin bu evrensel hakların uygulanabilmesinin
sağlanabilmesinde görev ve sorumlulukları vardır. Bununla birlikte ,
kırsal alanda en temel tüketici hakkı olan gıda dağıtımını sağlayacak
politikaların hükümetlerce yerine getirilmesi sorumluluğu vardır. Bunun
için de tüketim kooperatiflerinin kurulmasının sağlanması , bilhassa bu
girişimin kırsal alanda teşvik edilmesi hükümetlerin görev ve
sorumlulukları arasında sayılmaktadır.
Öngörülen tüm bu haklar tarımla uğraşan ve geçimini tarımla sürdürmek
zorunda bulunan köylü ve küçük çiftçiler ile tüketicilerin ve onların
yaşadığı ülkenin gıdaya her aşamada ve her yönüyle egemen olması ile
sağlanabilir. Aksi takdirde gıda egemenliği kaybedildiğinde ne tüketici
hakkından ne de kırsal kesimde yaşayan ve tarımla uğraşmak zorunda kalan
yoksul köylü ve küçük çiftçilerin insanca yaşayabilmesinden bahsetmek
mümkün değildir.
18. yy’ın sonu ve 19.yy’ın başında Avrupa sömürgesi altındaki ülkelerde
kendi yararları için başlatılan ihraç ekin üretimi ve bu tarım
alanlarındaki ucuz işgücü kullanımı hala devam etmektedir. Bununla
birlikte , özellikle de 2. Dünya Savaşı’ndan sonra tüm dünya’da geleneksel
tarımsal yöntemler ortadan kaldırılarak uluslararası tekellerin çıkarları
doğrultusunda batı tarzı modern tarımsal yöntemler egemen hale getirildi.
Daha az emek harcayarak daha çok ürün elde etmek yutturmacası ile empoze
edilen ve yeşil devrim de denilen bu uygulamalar modern tarımsal makinalar,
suni gübre , böcek ilacı, tohum satan ve ucuz ihraç ürünlerini işleyen
emperyalist tarım ve gıda şirketlerine yaradı.
MODERN TARIM TEKNİKLERİ’NİN
GELİŞMEKTE OLAN ÜLKELERE ETKİLERİ
Modern tarım teknikleri’nin dayatıldığı gelişmekte olan , az gelişmiş,
daha doğru deyimle geri bıraktırılmış ülkelerde şu sorunlara neden
olmuştur.
1 – İş sayısında düşüşe yol açmıştır.
2- Bir çok karar , çiftçilerin ve yöre insanının elinden alındığı için
yerel kendine yeterlilik güven azalmıştır.
3- Suni gübre ve böcek ilacı tüketimi hızla artmış, bunun sonucunda da
tarımsal maliyetlerin artmasıyla birlikte toprak, su kirlenmiş, sera gazı
etkisine neden olunmuştur.
4- Verimlilik ve üretim azalmalarına neden olunmuştur.
5- Zararlı böceklerin böcek ilacına bağışıklık kazanmasıyla hem zararlı
böcek sayısında hem de böcek ilacı sayısında ve tüketiminde artış olmuş,
ekin hastalıkları yayılmıştır.
6- Genetik biyo çeşitlilik azalmış , insanlık az sayıda ekine bağımlı hale
gelmiştir. Osn yüzyıl içinde dünyanın bilinen bitki türlerinin yaklaşık
dörtte üçü kaybolmuştur.
7- Kırdan kente göçün artmasıyla birlikte işssizlik yoksulluk ve açlık da
artmıştır. 800-900 milyon insan kronik gıda yetersizliği çekmekte (açlık)
, 2 milyardan fazla insan da gıda yetersizliği çekmektedir. Her gün 5
yaşın altındaki yaklaşık 16.500 çocuk yetersiz beslenmeden dolayı
ölmektedir.
8- Tarımsal ürünler ve gıda maddelerinin fiyatları artmıştır.
9- Yanlış ve uygun olmayan tarımsal yöntemlerle yapılan sulama sonucunda
toprağın tuzlanmasına , yeraltı sularının çekilmesine , göllerin
kurumasına neden olunmuştur. Bu da tarımsal üretimi tehlikeye atmıştır. Bu
durum ülkemizde çok bariz şekilde görülmektedir.
10 – Ormanlık alanların azalmasına neden olunmuş, gıda zincirinin bir
parçası olması nedeniyle de ormanların azalması gıda güvencesini tehlikeye
attığı gibi diğer çevresel sorunlara neden olunmuştur.
Yukarıdaki sorunların çoğu Türkiye’de de yaşanmış ve halen de
yaşanmaktadır.
YAPISAL UYUM PROGRAMLARI
VE TÜRKİYE’DEKİ SONUÇLARI
İMF ve Dünya Bankası’nın 1980’li yıllardan itibaren dayattığı yapısal uyum
programları , Türkiye’deki tarım kesimiyle tüketiciler üzerinde şu
etkilere neden olmuştur.
1 - Süt Endüstrisi Kurumu (SEK) , Yem Sanayi , Et Balık Kurumu (EBK) ,
Türkiye Gübre Sanayi (TÜGSAŞ) , Türkiye Zirai Donatım Kurumu , Tekel yok
pahasına özelleştirilmiştir. Özelleştirilen birçok fabrika kapatılmıştır.
2- Tarımsal destekler azaltılmıştır.
3- Çiftçilerin üretim maliyeti artmıştır.
4- Tarımsal üretimde verim ve üretim azalmıştır.
5- Tarım ürünleri ithalatı , tarım ürünleri ihracatını geçmiştir. Türkiye
tarımsal ürün ithalatçısı konumuna düşürülmüştür.
6- Tarımsal ürün ve gıda fiyatları artmıştır.
7- yoksullaşan ve çaresiz bırakılan küçük çiftçi ve köylülerin önemli bir
kısmı kentlerin varoşlarına göç etmek zorunda bırakılmıştır.
8- Yoksulluk ve açlık artmıştır.
9- Tohumculukta dışa bağımlı hale gelinmiştir.
TÜRKİYE GDO’LU ÜRÜNLERİN PAZARI OLDU
Ülkemiz tarımı ile gıda egemenliğine çok büyük zararı olan ve aynı zamanda
insan ve çevre sağlığı ile biyo çeşitliliğimiz açısından son derece
zararlı ve yıkıcı sonuçlar yaratacak olan genetik yapısı değiştirilmiş
ürünler Türkiye pazarını işgal etmiştir. Milyarlarca dolar ödeyerek
herhangi bir yasal izin olmadan kontrolsüz bir şekilde ağırlıklı olarak
ABD, Arjantin’den Türkiye’ye giren mısır , mısır yağı, soya, soya yağı,
soya küspesi ve pamuk hem bugünümüz hem de geleceğimiz açısından çok büyük
riskler ve tehlikeler taşımaktadır. Bu konuda gerek Tüketici Hakları
Derneği gerekse Tüketici Hakları Derneğinin’de üyesi olduğu GDO’ya Hayır
Platformu uzun yıllardan beri mücadele vermektedir.
SONUÇ VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ
Kırsal kesimde yaşayan ve tarımsal üretimle geçimini sağlayan köylüler ve
küçük çiftçiler ile tüketicilerin özgürleşmesi , gıda egemenliğine sahip
olabilmesi için dışa bağımlılıktan , IMF , Dünya Bankası, Dünya Ticaret
Örgütü’nün dayatmalarından kurtulmak zorundayız. Bununla birlikte,
geleneksel tarımsal yöntemler yeni anlayışla ele alınmalı ve organik tarım
tekniklerine önem verilerek, tüketici haklarına, tarımla uğraşan köylü ve
küçük çiftçi ile ülke yararına uygun etkin ve ulusal bir tarım politikası
uygulamaya konulmalıdır. GDO’lu ürünlerin ithalatına , üretimine ve
tüketimine izin verilmeyen yasal düzenleme yapılmalıdır. Yerli
tohumculuğumuz geliştirilerek , tohumculukta dışa bağımlılıktan
kurtulmalıyız. Tarımsal KİT ve KİK’lerin yeniden yeni anlayışla
kurulmaları sağlanmalıdır. Üretim ve tüketim kooperatifçiliği teşvik
edilmelidir.
Turhan ÇAKAR
Tüketici Hakları Derneği
Genel Başkanı |