Bir önceki sayfaya geri dönmek için buraya tıklayın! Sayfayı yazdırmak için tıklayın!
 
 
TÜKETİCİ HAKLARI DERNEĞİ - YAZILARIMIZ - MAKALELER
 

Temiz Suya Erişim Temel İnsan Hakkıdır (2)

“Suya Erişim Temel İnsan Hakkıdır” başlıklı yazımızın 1.bölümü geçen hafta yayınlanmıştı. Yazımızın bu 2.bölümünde ise ülkemizde suyun fiyatlandırılması politikalarındaki süreci anlatacağız.

Suyun sağlıklı, düzenli ve yeterli bir şekilde tüketiciye ulaştırılmasının yanısıra, konunun çok önemli bir boyutu ise suyun maliyeti ve fiyatlandırılmasıdır. Daha açık bir deyişle, suyun ucuz bir şekilde tüketicilere ulaştırılması, dar gelirli ve yoksul tüketicilere ise ücretsiz bir şekilde ulaştırılması temel tüketici ve insan hakkının bir gereğidir.

Özellikle, 24 Ocak 1980 kararlarından sonra serbest pazar ekonomisine geçiş dönemi ile birlikte suyun en temel insan hakkı, tüketici hakkı olduğu göz ardı edilmiş, sosyal devlet anlayışı ve kamu yararı terk edilmiştir. Hükümetler ve belediyeler suyu herhangi bir ticari meta gibi görerek tüketici haklarına ve kamu yararına aykırı bir fiyatlandırma politikası uygulamaktadırlar.

TÜKETİCİ HAKLARINA AYKIRI FİYATLANDIRMA POLİTİKALARI

1948-1981 yılları arasında uygulanan 5237 sayılı Belediye Gelirleri Kanununda kamu yararı ve sosyal devlet anlayışı ön planda iken 24 Ocak 1980 tarihli serbest piyasa politikaları gereğince 26.05.1981 tarihinde yayımlanan 2464 Sayılı Belediye Gelirleri Kanunu ile Büyükşehir Belediyelerinde uygulanan 2560 sayılı İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun kar-zarar ve ticari işletme anlayışı taşımaktadır. Örneğin, 02.01.2004 tarihli ve 25334 mükerrer nolu Resmi Gazetede yayımlanan 5035 sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun 41.maddesi ile değiştirilen 2464 sayılı Belediye Gelirleri Kanununun 44.maddesine konulan bir hüküm ile 1980 öncesi konutlardan alınmayan çevre temizlik vergisi alınmaya başlanmıştır.

Ayrıca, 1980 öncesi alınmayan ancak, 2560 sayılı İSKİ Genel Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunun 13. ve 23.maddeleri uyarınca alınmaya başlanan, ancak, daha sonra açılan bir iptal davasının hukuksal sonuçlarından kurtulmak için 5491 nolu Çevre Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 8.maddesi ile alınmaya devam edilen, fakat, çevre temizliği konusunda mükerrer vergi niteliğini kaybetmeyen ( Ayrıca, çevre temizlik vergisi alındığı için ) atık su bedeli tüketicinin konutlarda kullandığı suyun bedelini arttıran haksız bir uygulama çeşididir.

Bunun yanı sıra, 5.6.1986 tarihinde kabul edilen 3305 sayılı Kanun ile Değiştirilen 2560 Sayılı Kanunun 23.maddesinde, su fiyatı belirlenirken %10’dan aşağı olmayacak şekilde bir kar oranının esas alınacağı belirtilmektedir. Buna göre, Büyükşehir Belediyelerine, %10’dan aşağı olmayacak şekilde kar etme hakkı ve yetkisi verilmiştir. Dikkat edilecek olursa, kar oranı belirlenirken de tavan değil tabanda bir sınırlama getirilmiştir. Bu yetkiye dayanarak Büyükşehir Belediyeleri istedikleri oranda kar elde edebileceklerdir.

Belediyelerde alınan kararlar doğrultusunda değişik belediyeler değişik şekillerde suyun tüketiciye (konutlara) satış fiyatlarını kademelendirmekte ve fiyatları yüksek tutmaktadırlar. Kademelendirmenin bir nedeni suyun tasarruflu bir şekilde kullanılmasını sağlamak olabilir. Tabi ki suyu tasarruflu kullanmak zorundayız. Ancak, bu anlamda kademelendirmenin doğru bir şekilde belirlenmesi gerekir. Örneğin, dört kişilik bir ailenin 30 günlük yeterli su tüketimi baz alınarak kademelendirme bu noktadan başlatılabilir. Bu kıstas Türkiye ortalamasına göre 12m3’tür. Ankara’da dört kişilik bir ailenin ortalama su tüketimi ise 16.8m3’tür.

Türkiye’nin en pahalı suyunun Başkent Ankara’da olduğunu birçok kez değişik yazılarımızda belirtmiştik. Ankara’da suyun pahalı olmasının önemli bir nedeni ise Ankara Büyükşehir Belediyesi tarafından suyun faturalandırılmasının 30 günlük değil de 45 günlük periyotlarla yapılmasıdır ( Şubat 2009 tarihinden itibaren Melih Gökçek tarafından 30 güne indirileceği belirtilmiştir).

Durum böyle olunca, Ankara’da yaşayan tüketiciler ister istemez en alt kademenin üzerinde su tüketmek durumunda kaldıklarından su fiyatları katlanarak artmaktadır. Bu da yetmezmiş gibi tüketilen sudan alınan %50 atıksu bedeli ve %8 KDV’de eklenince musluk suyuna ödenen bedel çok yükselmektedir. Bu nedenle de dar gelirli ve yoksul tüketicilerin suya erişimi zorlaştırılmakta, hatta olanaksızlaştırılmaktadır.

Yüksek su fiyatlarının düşürülmesi konusunda bugüne kadar hiçbir önlem almayan Ankara Büyükşehir Belediyesi Başkanı Melih Gökçek 29 Marttaki belediye seçimlerine yatırım için suyun 45 günlük faturalandırılma döneminin 30 güne indirileceğini belirtmiştir.

Melih Gökçek bu açıklamasıyla samimiyetsizliğini ve bugüne kadarki fiyat uygulamasının haksız olduğunu açıkça ortaya koymuştur.

Evrensel tüketici haklarından olan temsil edilme hakkı gereğince, hükümet, belediyeler ya da ilgili kuruluşlar tarafından su politikaları ve fiyatları belirlenirken tüketicilerin, örgütleri aracılığıyla temsil edilmesi sağlanmalıdır.

Bu anlamda belediye meclislerinde tüketici örgütlerinin temsil edilmesini istemekteyiz.

Geçen haftaki yazımız için katkısı olan Tüketici Hakları Derneği Genel Başkan Yardımcısı Sayın Hakan Reyhan’a teşekkür ederim.


Turhan ÇAKAR
Tüketici Hakları Derneği
Genel Başkanı